- ANIK
- ANIT
- ANIZ
- ANİF
- ANKA
- ANMA
- ANNE
- ANOT
- ANUT
- ANÜS
- AORT
- APAK
- APAŞ
- APAZ
- APEL
- APIŞ
- APRE
- APSE
- ARAÇ
- ARAF
- ARAK
- ARAP
- ARAZ
- ARDA
- ARGO
- ARIK
- ARIŞ
- ARIZ
- ARİF
- ARKA
- ARLI
- ARMA
- ARPA
- ARSA
- ARŞE
- ARTI
- ARUZ
- ARYA
- ARZU
- ASAL
- ASAP
- ASAR
- ASES
- ASIK
- ASIL
- ASIM
- ASIR
- ASİL
- ASİT
- ASKI
- ASLA
- ASLİ
- ASMA
- ASRİ
- ASYA
- AŞAR
- AŞÇI
- AŞIK
- AŞIM
- AŞIT
- AŞİR
- AŞMA
- AŞOZ
- ATAK
- ATAŞ
- ATÇI
- ATEH
- ATEL
- ATEŞ
- ATIF
- ATIK
- ATIL
- ATIM
- ATIŞ
- ATİK
- ATKI
- ATLI
- ATMA
- ATOL
- ATOM
- AVAL
- AVAM
- AVAR
- AVAZ
- AVCI
- AVLU
- AVRO
- AVUÇ
- AYAK
- AYAL
- AYAN
- AYAR
- AYAŞ
- AYAZ
- AYÇA
- AYET
- AYIK
- AYIN
- AYIP
- AYIT
- AYİN
- AYLA
- AYLI
- AYMA
- AYNA
- AYNI
- AYNİ
- AYOL
- AYRI
- AYVA
- AZAP
- AZAR
- AZAT
- AZCA
- AZIK
- AZIŞ
- AZİL
- AZİM
- AZİT
- AZİZ
- AZMA
- AZOL
- AZOT
- AZEL
- APİA
A İle Başlayan 4 Harfli Bazı Kelimelerin TDK Anlamları
ABAT
Bayındır.
Şen, rahat.
ABES
Gereksiz, yersiz, boş.
Akla ve gerçeğe aykırı.
Gereksiz bir biçimde.
ABİS
Okyanusların güneş ışığının ulaşamadığı derin yerleri.
ABLA
Bir kimsenin kendisinden büyük olan kız kardeşi.
Büyük kız kardeş gibi saygı ve sevgi gösterilen kız veya kadın.
Genelev veya randevuevi işletmecisi kadın, çaça, mama (II).
Erkeklerin kız veya kadınlara seslenirken söyledikleri söz.
ABLİ
Yatay serenlerin ucuna bağlı bulunan ve bunları sağa, sola veya ortaya çevirmek için yararlanılan halat veya palanga.
ABRA
Dara.
Denge.
Bir değiş tokuşta üste verilen şey.
Angarya, yük.
ABUK
Saçma (söz, kişi, davranış).
ABUS
Somurtkan (kimse).
Çatık, asık (yüz).
Garip, acayip.
ACAR
Atılgan.
Güçlü ve becerikli, çevik, enerjik.
Yeni.
ACEM
Klasik Türk müziğinde mi notasına yakın bir perde.
İranlı.
İranlı ülkesi.
ACEP
Acaba.
ACİL
Hemen yapılması gereken, ivedi, ivedili, evgin, müstacel.
ACİZ
Gücü bir işe yetmez olanın durumu, güçsüzlük.
Beceriksizlik.
Kişinin ve kuruluşun borcunu vaktinde ödeyememesi durumu.
Gücü bir işe yetmez olan, güçsüz.
Beceriksiz.
Güçsüz veya beceriksiz bir biçimde.
Alçak gönüllülük gösteren kimsenin kendisinden söz ederken söylediği söz.
ACUL
Aceleci.
Hızlı, çabuk.
ACUN
Dünya.
ACUR
Kabakgillerden, kabuğu çizgili ve tüylü, yeşil veya sarımtırak, üzeri yeşil lekeli, irice bir meyve (Cucumis flexuosus).
ACYO
Herhangi bir paranın gerçek değeriyle sürüm değeri arasında veya bir ticaret senedinin üzerinde yazılı miktar ile indirimden sonraki tutarı arasında doğan fark.
Bir ticaret senedinin yenilenmesinde alınan komisyon.
Bankaların senetli kredi işlemlerinde yaptıkları tahsilat.
AÇAN
Oynak kemiklerin arasındaki açıları genişletmeye yarayan kasların genel adı, büken karşıtı.
AÇAR
Anahtar.
Ön içki.
AÇIK
Açılmış, kapalı olmayan, kapalı karşıtı.
Engelsiz, serbest.
Örtüsüz, çıplak.
Boş.
Görevlisi olmayan, boş (iş, görev), münhal.
Aralığı çok.
Çalışır durumda olan.
Kolay anlaşılır, vazıh.
Gizliliği olmayan, olduğu gibi görünen.
Her türlü düşünceyi hoşgörüyle karşılayabilen, etkisinde kalabilen.
Rengi koyu olmayan, koyu karşıtı.
Sevişme sahnelerini bütün çıplaklığıyla anlatan (kitap, resim, film vb.).
Belirgin bir biçimde.
Bir gereksinimin karşılanamaması durumu.
Belli bir yerin biraz uzağı.
Denizin kıyıdan uzakça olan yeri.
AÇIM
Açma, açılış, küşat.
AÇIŞ
Açma işi.
AÇIT
Bir duvarda kapı, pencere, kemerleme vb. bölümler için bırakılmış açıklık.
AÇKI
Bir cismin yüzeyi üzerinde sert bir madde veya bir araç sürterek onu düzleştirip parlatma, perdah.
Demircilikte delik büyütmekte kullanılan araç.
Anahtar.
Her türlü açma aracı.
AÇMA
Açmak işi.
Orman içinde ağaç kesme veya yakma yoluyla tarıma elverişli bir duruma getirilen arazi.
Bir tür susamsız, kalınca, yağlı çörek.
ADAK
Adanılan şey, nezir.
ADAM
İnsan.
Erkek kişi.
Birinin yanında bulunan ve işini yapan kimse.
Birinin yararlandığı, kullandığı kimse.
Daima birinin yanında olan, onu destekleyen, isteklerini yerine getiren kimse.
Görevli kimse.
İyi huylu, güvenilir kimse.
Bir alanı benimseyen kimse.
Eş, koca.
ADAP
Töre.
Yol yordam.
ADAŞ
Adları aynı olanlardan her biri.
ADAY
Bir görev, bir iş için kendini ileri süren veya başkaları tarafından ileri sürülen kimse.
Bir iş için yetiştirilmekte, eğitilmekte olan kimse, namzet.
ADCI
Adcılık öğretisine bağlı (kimse), isimci.
ADEM
Yokluk.
Dinî inanışlara göre dünya üzerindeki ilk insan, Âdem Baba.
İnsan, insanoğlu, adam.
ADET
Sayı.
Tane.
Görenek.
Alışkanlık.
Topluluk içinde eskiden beri uyulan kural, töre.
Aybaşı.
ADIL
Zamir.
ADIM
Yürümek için yapılan ayak atışlarının her biri.
Bir ayak atışıyla alınan ve uzunluğu yaklaşık 75 santimetre olan mesafe.
Girişim, hamle.
Bir gösterge ucunun eş olarak ayrılmış yaylardan biri boyunca aldığı yol.
Bir yarışın belirli uzaklığı kapsayan bölümlerinden her biri, etap.
Ayakta, esas duruşta, bir ayağın türlü yönlerde iki ayak boyu kadar yer değiştirmesi.
İki diş arasındaki aralık.
ADİL
Adaletle iş gören, adaletten, doğruluktan ayrılmayan, hakkı yerine getiren, adaletli.
ADLI
… adını taşıyan, isimli.
Ünlü, isimli.
ADLİ
Adaletle ilgili.
AFAK
Ufuklar.
AFAL
Şaşkın, dağınık, ne yapacağını bilmez.
AFAT
Afetler.
AFET
Çeşitli doğa olaylarının sebep olduğu yıkım.
Kıran.
Çok kötü.
Güzelliği ile insanı şaşkına çeviren, aklını başından alan kadın.
Hastalıkların dokularda yaptığı bozukluk.
AFİF
İffetli (erkek).
AFİS
Gümüş balığının küçüğü.
AFİŞ
Bir şeyi duyurmak veya tanıtmak için hazırlanan, kalabalığın görebileceği yere asılmış, genellikle resimli duvar ilanı, ası.
AGAH
Bilen, bilgili.
Haberli.
AGEL
Arap erkeklerinin kefiyelerinin üzerine bağladıkları, yünden örülmüş kalın çember bağ.
AGOP
“Aptal aptal bakmak”`” anlamındaki Agop’un kazı gibi bakmak deyiminde geçen bir söz.
AGUŞ
Kucak.
AĞAÇ
Meyve verebilen, gövdesi odun veya kereste olmaya elverişli bulunan ve uzun yıllar yaşayabilen bitki.
Bu gibi bitkilerin gövdesinden ve dallarından yapılan.
Tahta, kereste.
AĞCI
Ağ ile balık tutarak geçinen kimse.
AĞDA
Kaynatılarak çok koyu ve yapışkan bir macun durumuna getirilen pekmez veya limonlu şeker eriyiği.
Şekerle yapılan ürünlerin hazırlanması veya beklemesi sırasında şekerin ulaştığı koyuluk.
AĞIL
Evcil küçükbaş hayvanların barındığı çit veya duvarla çevrili yer, arkaç.
Hale.
Bazı görüntülerdeki çok ışıklı cisimleri çevreleyen ışıklı teker.
AĞIM
Ayağın üstündeki tümsek yer.
AĞIN
Elâzığ iline bağlı ilçelerden biri.
AĞIR
Tartıda çok çeken, hafif karşıtı.
Çapı, boyutu büyük.
Yavaş.
Yoğun.
Fiziksel sebeplerden dolayı güç işiten (kulak).
Değeri çok olan, gösterişli.
Çetin, güç.
Ciddi.
Sıkıntı veren, bunaltan.
Dokunaklı, insanın gücüne giden, kırıcı.
Ağırbaşlı, ciddi.
Keskin, boğucu (koku).
Kısık, alçak.
Davranışları yavaş olan.
Sindirimi güç (yiyecek).
Ağır sıklet.
Yavaş bir biçimde.
AĞIŞ
Ağma işi.
Su buharının ve başka gazların yerden havaya doğru çıkışı, yağış karşıtı.
AĞIT
Ölenin iyi niteliklerini, ölümünden duyulan acıyı dile getiren söz veya ezgi.
Gelinin arkasından niteliklerini anlatan söz veya ezgi.
Ölen bir kimsenin gençliğini, güzelliğini, iyiliklerini, değerlerini, arkada bıraktıklarının acılarını, büyük felaketlerin acılı etkilerini dile getiren söz veya okunan ezgi, yazılan yazı, sagu, mersiye.
AĞIZ
Yüzde, avurtlarla iki çene arasında bulunan, ses çıkarmaya, soluk alıp vermeye yarayan ve besinlerin sindirilmeye başlandığı organ.
Bu boşluğun dudakları çevreleyen bölümü.
Kapların veya içi boş şeylerin açık tarafı.
Bir akarsuyun denize veya göle döküldüğü yer, munsap.
Koy, körfez, liman vb. yerlerin açık tarafı.
Çıkış yeri.
Birkaç yolun birbirine kavuştuğu yer, kavşak.
Kesici aletlerin keskin tarafı.
Üslup, ifade biçimi.
Uç, kenar.
Aynı dil içinde ses, şekil, söz dizimi ve anlamca farklılıklar gösterebilen, belli yerleşim bölgelerine veya sınıflara özgü olan konuşma dili.
Bir bölge ezgilerinde görülen özelliklerin tümü.
Yeni doğurmuş memelilerin ilk sütü.
AĞLI
Ağı bulunan.
Kastamonu iline bağlı ilçelerden biri.
AĞMA
Ağmak işi.
Akan yıldız.
AĞRI
Türkiye’nin Doğu Anadolu Bölgesi’nde yer alan illerinden biri.
Vücudun herhangi bir yerinde duyulan şiddetli acı.
AĞSI
Ağ görünüşünde olan, ağ gibi örülmüş olan.
AHAR
Hattatların kâğıt cilalamak için kullandıkları nişasta ve yumurta akından yapılan özel bir karışım.
AHÇI
Bkz: Aşçı.
AHDİ
Antlaşmaya göre olan, antlaşma gereği olan.
AHIR
Evcil büyükbaş hayvanların barındığı kapalı yer, hayvan damı.
AHİR
Son, sonraki.
Sonra, en sonra, sonunda.
AHİT
Kendi kendine söz vererek bir işi üzerine alma, ant.
Antlaşma.
Devir, zaman.
AHİZ
Alma.
Kabul etme.
AHŞA
Bağır.
AİLE
Evlilik ve kan bağına dayanan, karı, koca, çocuklar, kardeşler arasındaki ilişkilerin oluşturduğu toplum içindeki en küçük birlik.
Aynı soydan gelen veya aralarında akrabalık ilişkileri bulunan kimselerin tümü.
Birlikte oturan hısım ve yakınların tümü.
Eş, karı.
Aynı gaye üzerinde anlaşan ve birlikte çalışan kimselerin bütünü.
Temel niteliği bir olan dil, hayvan veya bitki topluluğu, familya.
AJAN
Casus.
Bir kimsenin, bir ortaklığın veya bir devletin bazı işlerini yapan kimse, temsilci.
AJUR
Delikli örgü, gözenek.
AKAÇ
Bir yerde birikip kalan sıvıları, bir işlem sonunda geriye kalan artıkları, gereksiz nesneleri dışarıya akıtmak için kullanılan boru vb. araç.
Kanal, ark, su yolu.
Yer altı su oluğu.
AKAK
Yatak.
Irmak, dere, çay, küçük akarsu.
Suyun ivinti yeri.
Eğimi, inişi fazla olan yer.
AKAR
Kiraya verilerek gelir getiren ev, dükkân, tarla, bağ vb. mülk, akaret.
Halı, koltuk, yatak vb. yerlerde ve nemli ortamlarda yaşayan, astıma yol açabilen, insan vücudundan dökülen deri tozlarıyla ve parçacıklarıyla beslenen bir tür canlı.
Sıvı, mai, likit.
AKÇA
Oldukça beyaz.
Akçe.
AKÇE
Küçük gümüş para.
Her tür madenî para, akça.
AKIL
Düşünme, anlama ve kavrama gücü, us.
Öğüt, salık verilen yol.
Düşünce, kanı.
Bellek.
AKIM
Akma işi.
Hava, su vb. akışkan maddelerin veya elektrik yüklerinin belli bir yönde akışı, yer değiştirmesi, cereyan.
Sanatta, siyasette, düşünce hayatında ortaya çıkan yeni bir görüş, yöntem, hareket, cereyan, tarz.
Debi.
AKIN
Kalabalık bir şeyin arkası kesilmeyen bir geliş durumunda olması.
Düşman topraklarına tedirgin etme, yıldırma, çapul vb. amaçlarla toplu olarak yapılan baskın.
Gol atmak veya sayı yapmak amacıyla karşı takımın sahasına doğru genellikle topluca girişilen hücum.
Kazak ve Kırgız Türklerinin saz şairlerine verdiği ad.
AKIŞ
Akma işi.
Geçip gitme, sürüp gitme.
Belirlenen biçimde, kurallarına ve doğasına uygun olarak gerçekleşme.
Akın.
AKİK
Kalseduan kuvarsının bir türü olan, yüzük taşı, mühür vb. yapmakta kullanılan, türlü renklerde, yarı saydam, parlak ve değerli bir taş.
AKİL
Akıllı.
AKİM
Kısır, verimsiz, döl veremeyen.
Sonuçsuz, başarısız.
AKİS
Işık veya ses dalgalarının yansıtıcı bir yüzeye çarparak geri dönmesi, yansıma, yankı.
Bir cismin parlak bir yüzeyde görünmesi.
Bir şeyin başka bir şey üzerinde yarattığı etki.
Evirtim.
Evirme.
AKİT
Sözleşme.
Nikâh.
Bağıtçı.
AKLI
Beyazı bulunan, beyaz renkli.
AKLİ
Akılla ilgili, akla dayanan, akılsal.
AKMA
Akmak işi.
Reçine, çam sakızı, akındırık.
AKNE
Yağ bezlerinin deri üzerinde oluşturduğu iltihaplı sivilce.
AKOR
Üç veya daha çok sesin bir arada tınlaması.
AKSE
Hastalık nöbeti, kriz.
AKSİ
Ters, zıt, karşıt, olumsuz, menfi.
Uygun olmayan.
İnatçı, hırçın, huysuz.
AKSU
Katarakt.
Isparta iline bağlı ilçelerden biri.
Antalya iline bağlı ilçelerden biri.
AKUR
Azgın, şiddetli.
Kudurmuş, kuduz, kuduruk.
AKUT
İveğen.
AKVA
Bir tür sırmalı ve köstekli bıçak.
ALAN
Düz, açık ve geniş yer, meydan, saha.
Orman içinde düz ve ağaçsız yer, düzlük, kayran.
Yüz ölçümü.
Eski Roma’da açık hava gösterisi yapılan geniş yer.
Bir çalışma çevresi.
İçinde birtakım kuvvet çizgilerinin yayılmış bulunduğu varsayılan uzay parçası.
Bir alıcı merceğinin net bir görüntü sağlayabildiği derinlik ve genişliğin bütünü.
Yarışmaların, karşılaşmaların ve oyunların yapıldığı yer, saha.
ALAY
Herhangi bir törende veya gösteride yer alan topluluk.
Bayram, cenaze vb. törenlerde sıralı olarak giden insan topluluğu, kortej.
Hayvan topluluğu.
Genellikle üç tabur ve bunlara bağlı birliklerden oluşan asker topluluğu.
Bir kimsenin, bir şeyin, bir durumun, gülünç, kusurlu, eksik vb. yönlerini küçümseyerek eğlence konusu yapma.
ALAZ
Alev, yalaz.
ALÇI
Alçı taşının pişirilip toz durumuna getirilmesinden elde edilerek yapılarda, sanatta, mimarlıkta ve dişçilikte kullanılan madde.
ALDI
`söylemeye başladı` anlamında kullanılan bir söz.
ALEM
Bayrak.
Minare, kubbe, sancak direği vb. yüksek şeylerin tepesinde bulunan, madenden yapılmış ay yıldız veya lale biçiminde süs, ayça.
Simge.
Evren.
Dünya, cihan.
Aynı konu ile ilgili kimseler.
Bu kimselerin uğraşlarının bütünü.
Belli bir gruptaki canlıların bütünü.
Durum ve şartlar.
Herkes, başkaları.
Ortam, çevre.
Kendine özgü birçok niteliği bulunan şey.
Farklı davranış içinde bulunan kimse.
Eğlence.
ALET
Bir el işini veya mekanik bir işi gerçekleştirmek için özel olarak yapılmış nesne.
Bir sanatı yapmaya, uygulamaya yarayan özel araç.
Bir makineyi oluşturan ve işlemesine yardım eden parçalardan her biri.
Maşa.
ALEV
Yanan maddelerin veya gazların türlü biçimlerdeki ışıklı uzantısı, yalım, yalaz, alaz, şule.
Sıcaklık.
Kıvılcım.
Mızrak uçlarına takılan küçük bayrak, flama.
Aşk ateşi.
ALFA
Yunan alfabesinin birinci harfi.
Kuzey Afrika’da ve İspanya’da yetişen ve kâğıt, ip, halı yapımında kullanılan bir bitki (Stipa tenacissima).
ALGI
Bir şeye dikkati yönelterek o şeyin bilincine varma, idrak.
Kazanç, alacak.
Rüşvet.
Vergi.
Haşhaş sütünü toplamakta kullanılan kaşık.
ALIÇ
Hünnapgillerden, kırlarda kendiliğinden yetişen, hekimlikte ve boyacılıkta kullanılan, sert odunlu bir ağaç, gövem eriği, geyik dikeni, akdiken (Crataegus monogyna).
Bu ağacın mayhoş yemişi.
ALIK
Sersem olan, budala, ebleh.
ALIM
Alma işi.
Kurum, çalım, gurur.
Çekicilik.
ALIN
Yüzün, kaşlarla saçlar arasındaki bölümü.
Bazı şeylerin önü, ön yüzü.
Karşı.
Bir ocakta her türlü ayak, galeri, baca, kuyu ve yolun ilerletilmekte olan yüzeyi.
ALIŞ
Alma işi.
ALİL
Hastalıklı, sakat.
ALİM
Bilen.
Bilgin.
ALLI
Üzerinde al renk bulunan.
ALMA
Almak işi, ahiz, derç, ittihaz, kabız.
Bir iş adamının veya profesyonel sporcunun para karşılığı başka bir işe veya kulübe geçmesi, transfer.
ALPU
Eskişehir iline bağlı ilçelerden biri.
ALTI
Beşten sonra gelen sayının adı.
Bu sayıyı gösteren 6 ve VI rakamlarının adı.
Beşten bir artık.
ALTO
Kontralto
AMAÇ
Ulaşmak istenilen sonuç, maksat, meram.
Gaye.
Hedef.
Bir kimseye veya bir kurula verilen özel amaçlı görev, misyon.
AMAL
İşler, işlemler.
AMAN
Yardım istenildiğini anlatan bir söz.
Bir suçun bağışlanmasının istendiğini anlatan bir söz.
(ama:n) Usanç ve öfke anlatan bir söz.
Rica anlatan bir söz.
Dikkat çekmek için kullanılan bir söz.
Çok beğenmeyi anlatan bir söz: Aman ne güzel şey! Bu anlamda kullanıldığında buna da edatı da getirilebilir.
Şaşma anlatan bir söz.
AMCA
Babanın erkek kardeşi, baba yarısı, emmi.
Yaşlı erkeklere saygı için kullanılan bir seslenme sözü.
AMEL
Yapılan iş, edim, fiil.
Bir kimsenin dinin buyruklarını yerine getirmek için yaptıkları.
İshal.
AMFİ
Amfiteatr.
Sıraları arkaya doğru basamaklı olarak yükselen büyük derslik.
AMİL
Etken, etmen, sebep, faktör.
AMİN
Amonyaktaki hidrojen yerine, tek değerli hidrokarbonlu köklerin geçmesiyle oluşan ürünlerin genel adı.
`Öyle olsun, Allah kabul etsin` anlamlarında, duaların arasında ve sonunda kullanılan bir söz.
AMİP
Amipler takımından, vücudunun biçim değiştirmesiyle oluşan geçici kollar veya ayaklar üzerinde sürünerek yer değiştiren, tatlı ve tuzlu sularda yaşayan bir hücreli canlı (Amoeba).
İlginizi Çekebilir